3 Aralık 2013 Salı

Refika Teyze'nin Hikayesi

30/10/2013

Mahallemiz kalabalık bir mahalleydi. İnsanları ise hurda işiyle, gençler de mobilya işleriyle uğraşırdı. Birlik vardı, büyüklere saygı vardı, şimdiki gibi değildi. O zamanın gençleri mahallelerinin iyi anılmasını isterdi. Semtimizde kanunsuz olarak bilinen, suç işleyecek insan da yoktu. Semtte bulunan Roman olmayan insanlar evlerimize gelir, kapıların önüne kilimler atılır, çaylar demlenir; Çingene Laz Kürt şiveleriyle sohbetler başlardı, herkes herkesten memnundu.


Aramızda bir de teyze vardı, adının Refika olduğunu söylemişti. Rahmetli annemle can ciğer gibiydiler. Ben o zamanlar on altı yaşında bir gençtim, kimsesi olmayan bu teyze annemle hemen hemen aynı yaşta olmasına karşı minnet duyduğu anneme anne derdi, annem de ona kızım.

Yıllar böyle geçti. Biz refika teyzeyi annemle birlikte namaz kılarken de gördük, fakat Refika teyze Ermeniydi. Bembeyaz bir yüzü vardı, uzun boylu zayıf bir kadındı, mahallemizde bulunan kovboy isimli Mustafa dayıyla evlendi. Mustafa dayı Edirne Kıyık'ta sevilen sayılan bir insandı; göbekli, kısa boylu devamlı terleyen fakat giyimine oldukça düşkün değerli bir dayımızdı. Boyacılık yapar, boya sandığının üstündeki sarıları, şişelerin üzerindeki sarı kapakları oğlu gibi severdi. Her gün işe gitmeden yumuşkş bir bezle kavil sürerek, sarı yerleri altın gibi parlatırdı. İkisinin de gidecek evleri yoktu. Annem küçük bir kulube yapıp iki ihtiyar aşığın evlerini de yapmıştı.

Refika hala ermeni bir ailenin kızı olduğunu yıllar sonra ilk defa bizlere söyledi, hiç umursamadık alışmıştık kimseye ne zararı vardı ne de dedikodusu, herkes onu aynı sevecenlikle sevdi. Fakat Refika hala kendi ibadetinin dışında Ramazan aylarında oruç da tutuyor, camiye gidip namaz da kılıyordu. Hatta annemle beraber namaz kıldığına da şahit oldum bir gün bir sorayım dedim.

Refika hala durdu, "Sor ne soracan" dedi. "Ben Ermeniyim diyorsun namaz kılıyorsun anlamadım.". "Evet ben Ermeniyim, ama yıllardır tek bir Ermeni insanım arayıp halimi hatırımı sormadı, bak annen Müslüman bana kızı gibi sahip çıktı. Evlendirdi yuva verdi , ben namazlarımı annenin sevabına işlensin diye kılıyorum, orucumu da yıllardır çektiğim açlığımı unutmayayım diye tutuyorum.". Annem "Benim vefakar kızım deyip boynuna sarıldı". Çok uzun süre hep bizimle kaldı, annem vefat ettikten sonra mahalleden ayrıldı. Kovboy dayı çok aradı, bulamadı.

Birgün haber geldi. Kovboy dayı sevindi, izini bulmuştu. Hemen yola çıktı, Şişli camisinin meydanında bir eski paltoyla yatıp kalkıyormuş. Annem ölünce birazda aklını yitirmiş, kovboy dayı yalvara yakara mahalleye getirdi. Eski tanıyanlar alıp yıkadılar, saçlarını temizleyip elbiseler verdiler, fakat değişmişti, annesi artık yoktu. Boynunda bir haç, bazen öpüyor bazen namaza duruyordu. Hepimiz alışmıştık onun bu din sevgisine kovboy dayı koşarak geldi, Refika'yı gördünüz mü, işe giderken evdeydi geldiğimden beri yok. Görenler olmuş "Yukarı doğru gidiyordu" dediler.

Kovboy dayı deliler gibi sağa sola koşturdu, yoktu bulamadı. Bir yıl sonra Levent'te, bir yıkıntının altında kaldığı haberi geldi. Kovboy hemen gitti akşamı geldiğinde Refika yoktu ne oldu diye soranlara gelmiyor benide taşladı bağırdı çağırdı. "Annem yok benim orda ne işim var." diye. "Getiremedim kağıt, kitap falan topluyor, ordaki lokantadan yiyecek veriyorlarmış." dedi.

Kış kapıya dayanmıştı, tipi felaket. Kapıdan çıkmak imkansız, Kovboy sobanın başında "Ya şu kadın orda ne yapar, bir gidip bakayım" dedi, ceketini giydi, düştü yola. Aradı taradı bulamadı gazetelerde evsizler soğukta toplanıyor diye görünce sevindi. Karısı da belki burdadır diye düşündü.

Kaldığı yıkıntının yüz metre uzağındaki kulubeye sığınan Refika teyzeyi villanın bekçisi kovmuş, battaniyesini ve tenekenin içinde yaktığı odun ateşini sıpıttığı gibi karların üstüne atmış. Refika teyze de tekrar Kovboy gittikten iki saat sonra aynı yıkıntının altına gelmiş, yakmak için kağıt destelerini karıştırırken bir Kuran kitabı bulmuş. Islak battaniyenin altında o bulduğu Kur'an'ın sayfalarını karıştırırken donup öldüğünden bile haberi yokmuş. Öylece battaniyenin altında bir elinde Kuran kitabı, boynunda aşağıya salkan sarıdan bir haç işareti.

Mahalleli duyunca üzüldüler, çarpık bir durumdu nereye gömülecekti. Bizlerse inat ediyorduk, "O kadın kelimeyi şahadet getirmiş birisidir Müslüman mezarlığına", bazıları "Olmaz kardeşim Ermeni asıllı birisiydi". Sonunda karar alındı müslüman mezarlığına gömülecekti, çünkü hayatta kimsesi yoktu ve bu kadının koynunda Kuran vardı cenazeyi helallık için mahalleye getirdiler. Lapa lapa kar yağan o günde güneş adeta yakıyordu, yerler cam gibi parlıyor göz kamaştırıyordu. Öyle kalabalıktı ki cenaze, her soydan insanlar vardı ve annemin yüz metre kadar iler,sindeki mezara defnedip geldik, bir yıl içinde de Edirne Kıyıklı boyacı kovboy dayıyı kaybettik onuda aynı yere defnettik. Bir öykü de böyle bitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder